Devre Mülk Sözleşmesine Hakimin Müdahalesi – Tazminat Davası

Devre Mülk Sözleşmesine Hakimin Müdahalesi - Tazminat DavasıSözleşmenin içeriğine göre davalı tarafa bir yetkinin (somut olayda servis ücretinin belirlenmesi) kullanılması, hakkaniyet ilkeleriyle bağdaşmıyorsa hakim sözleşmeye müdahale edebilir.

Manevi zarar, ferdin kişilik haklarına saldırı sonucu duyulan cismani ve manevi acı ve elemi ifade eder. Manevi tazminata hükmedilebilmesi için hukuka aykırı fiil ile uğranılan manevi zarar arasında illiyet bağı olmalıdır, (mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu madde 98) (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu madde 114)

Dava dilekçesinde devre tatil sözleşmesinde servis ücreti olarak belirtilen ücretin 1996 yılı için miktarının tespiti ile fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 10.000.000.- lira maddi ve 10.000.000.- lira manevi tazminatın faiz ve masraflarla birlikte davalı taraftan tahsili istenilmiştir. Mahkemece davanın kabulü cihetine gidilmiş, hüküm davalı vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.

Davacı, P… T…  A.Ş. ile yaptığı sözleşme uyarınca iki adet devre tatil evlerinin kullanım haklarına sahip olduğunu, davalının sözleşmenin kendisine tanıdığı yetkiye dayanarak hakkında tahakkuk ettirdiği yıllık servis ücretinin çok fahiş olduğunu, bu yüzden tatil yapamadığı gibi kendisine ödenmesi gereken hasılat bakiyesinden (kira geliri) mahrum kaldığını ileri sürerek, servis ücretinin mahkemece belirlenmesini, davalı tarafından servis ücretinde yapılan yüksek artış nedeni ile kullanım hakkına sahip olduğu dönemlerde tatil yapmaması yönünden 10.000.000.- lira manevi tazminat ile kullanamadığı dönemler için dönem sonunda kendisine ödenmesi gereken hasılat bakiyesinden doğan maddi zarar nedeniyle fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 10.000.000.- lira maddi tazminatın tahsiline karar verilmesini istemiş, davalı davanın reddini savunmuş, mahkemece (haksız olarak fahiş servis ücreti isteyerek davacının tatil yapma ve tatil yapamadığı takdirde belli bir kira geliri elde etme imkanını ortadan kaldırdığı için maddi ve de bu yönden tatil yapma amacına ulaşamadığı için ıstırap ve sıkıntıya maruz kaldığından ötürü manevi tazminatın davalıdan tahsili ile servis ücretinin 18.032.532 lira olarak saptanması suretiyle) davanın kabulü cihetine gidilmiş, hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir.

1- Taraflar sözleşmeyi tamamlamak hususunda kendilerinden birisine veya üçüncü kişiye yetki tanıyabilirler. Sözleşmenin içeriğine yönelik olarak sonradan yapılan bu tayin (belirleme) hakkaniyete uygun bir tarzda olmak lazımdır. Aksi takdirde işbu tayin (belirleme) tarafları bağlamaz ve yerine hakimin kararı geçer. Taraflar arasında 10.11.1992 tarihinde imzalanmış 99 yıl süreli sözleşmenin 10/c maddesine göre servis ücretinin davalı şirketçe hesaplanacağı hüküm altına alınmış bulunmaktadır. Bu konuda hükme dayanak yapılan bilirkişi raporu yeterli araştırma ve incelemeyi içermediği gibi açık olmaktan da uzaktır. Mahkemece uyuşmazlık konusu olayla ilgili uzman üç kişilik bilirkişi kurulu oluşturulup diğer mahkemelerde benzer olaylarla ilgili verilen raporlar da dikkate alınarak yeterli açıklamaları içeren bir rapor istihsalinden sonra hüküm kurulmalıdır.

2- Borca aykırı bir davranış manevi zarara yol açabilir. Manevi zarar malvarlığında bir azalmayı değil ve fakat kişilik haklarına vaki tecavüz nedeniyle bir kimsenin duyduğu cismani ve manevi acı ve ıstırabı, elemi ve böylece yaşama zevkinde bir azalmayı ifade eder. Borçlar Kanunu’nun 98. maddesinin ikinci fıkrasında “haksız fiillerden mütevellit mesuliyete müteallik hükümler kıyasen akde muhalif hareketlere de tatbik olunur” tarzında yapılan yollamanın kapsamına manevi tazminat da girmektedir. Manevi tazminat talep edilebilmesi için kişilik hakkına hukuka aykırı tecavüzle (borca aykırı bir davranışla) manevi zarar (kişilik haklarına vaki tecavüzden duyulan acı, elem ve ıstırap) arasında uygun illiyet bağı bulunmalıdır. Davacının iddia ettiği olayların kişilik hakkını (örneğin hayatını, sağlığını, vücut bütünlüğünü, şeref ve haysiyetini) nasıl ihlal ettiği hususu açıklanmadığı gibi illiyet bağı üzerinde de durulmamıştır.

3- Davacı ayrıca davalının (borçlunun) eylemi sonucu devre mülkünü kiraya veremediğinden ötürü kârdan yoksun kaldığını (malvarlığının aktifinde çoğalmanın önlendiğini) ileri sürmüştür. Borçlunun bu tür tazminata mahkum edilebilmesi için prensip itibariyle alacaklının (davacının) borca aykırılık yüzünden uğradığı zararı- ispat etmelidir. O halde zarara uğradığı hususunda ikna edici delillerle ispat yükünü yerine getirmek gereği alacaklı olan (davacıya) düşmektedir. Fakat Hakim tarafından zarar hesabı yapılırken, halin mutad cereyanının ve alacaklının (davacının) aldığı tedbirlere nazaran elde edilmesi kuvvetle muhtemel görünen kazancı nazara almalıdır. Kâr kaybını gerçeğe en yakın şekilde tespite olanak verecek kayıtlar ve sair deliller dikkatten asla uzak tutulmamalıdır.

Mahkemece yukarıda yazılı hususlar dikkate alınmaksızın eksik inceleme ve araştırma ile hüküm kurulmuştur.

Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar göz önünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün BOZULMASINA, (Y.3.HD. 03.05.1999 T. 3668 E. 4509 K.)

Nizam TUTUCU
Emlak Danışmanı

Bir Yorum Gönder