Duvar Yapılması, Sızıntı – Komşuluk Hukuku Davası

Duvar Yapılması, Sızıntı - Komşuluk Hukuku DavasıÖZET: 1- Hakim somut olayın özelliğini, taşınmazın bulunduğu bölge ve niteliklerini, konumlarını, kullanma amaçlarını, yöresel örf ve adetleri göz önünde tutarak normal ve vasat bir insanın hoşgörü ve tahammül sınırlarını aşan bir rahatsızlığın (örneğin eletmanın) bulunup bulunmadığını takdir ve tespit etmelidir.

2- Davalının bahçesindeki meyve ve sebzeleri sulaması halinde davacı evine su dolup dolmadığını, davalı duvarına dayandırılan duvarın davacı yönünden zarar veya tehlike yaratıp yaratmadığını, yöresel örf ve adete göre arada kar küreme mesafesi türü bir mesafe bırakılması gerekip gerekmediğini ayrıca bahçeye kapı açılmasının komşuluk hukukuna aykırılık teşkil edip etmediğini bilirkişi raporu ile saptanmalıdır (4721 s. TMK. m. 737)

H.K. ile M.V ve G.V. aralarındaki elatmanın önlenilmesi davasının kısmen kabulüne ve kısmen reddine dair S. Sulh Hukuk Hakimliğinden verilen 16.07.2003 gün ve 138/162 sayılı hükmün Yargıtay’ca incelenmesi davacı tarafından süresinde istenilmiş olmakla, dosya incelendi, gereği düşünüldü:

Davacı, davalılar ile ev komşusu olduğunu, davalıların evlerinin önündeki bahçelerini sulamaları halinde kendi evinin içine su dolduğunu, ayrıca avlu duvarı çekerek kendi binasının duvarına dayadığını, en az 3 metre mesafe olması gerektiğini, yine avlusunun bitişiğinde bulunan bahçesine kapı açarak komşuluk hukukuna aykırı davranıldığını belirtmek suretiyle davalıların dalmalarının önlenmesine karar verilmesini istemiştir.

Davalı M.V. cevabında özetle; davacı tarafa hiçbir zarar vermediğini bildirmiş, davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.

Davalı G.V. cevabında özetle; dava konusu yerde kendisinin bir hakkı olmadığını, davacıya komşu olanın babası M.V. olduğunu bildirmiş, davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.

Mahkemece, davalı G.V. hakkında açılan davanın husumet nedeniyle reddine, davalı M.V. hakkındaki davanın ise kanıtlandığı gerekçesiyle kısmen kabulüne karar verilmesi üzerine; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.

Dava, Türk Medeni Kanununun 737 ve devamı maddelerinde sözü edilen komşu hakkına (komşuluk hukukuna) ilişkindir.

Bilindiği üzere; çağın gelişimine uygun olarak zamanımızda gerek uygulamada, gerekse doktrinde (öğretide) mülkiyetin mutlak, sınırsız yetkiler sağlayan bir hak olduğu görüşü artık terk edilmiş olup, çağdaş hukuk sistemlerinde geniş hakların buna bağlı yetkiler yanında bazı ödevler de yüklediği görüşü kabul edilmektedir. Toplum (üçüncü şahıslar anlamında) malikin mülkiyet hakkından kaynaklanan çıkar ve yetkilerine saygı gösterirken malikin de mülkiyet hakkından kaynaklanan yetkilerini toplumun zararına kullanmaması gerekmektedir. Böylece malikin hak ve çıkarları ile başka maliklerin ve hak sahiplerinin kısaca toplum ve çevrenin hak ve çıkarları dengelenmiş olacaktır.

Bunun sonucu olarak da Hakim, soyut olayın özelliğini taşınmazın bulunduğu bölgeleri, yerlerini, niteliklerini, konumlarını, kullanma amaçlarını, yöresel örf ve adetleri göz önünde tutarak normal ve vasat bir insanın hoşgörü ve tahammül sınırlarını aşan bir rahatsızlığın (örneğin elatmanın) bulunup bulunmadığını takdir ve tespit etmelidir. Bundan dolayı da Türk Medeni Kanununun 737. maddesi ile “Herkes, taşınmaz mülkiyetinden doğan yetkileri kullanırken ve özellikle işletme faaliyetini sürdürürken, komşularını olumsuz şekilde etkileyecek taşkınlıktan kaçınmakla yükümlü” olduğu belirtilmiş, keza Türk Medeni Kanununun 740. maddesi ile de “Komşunun arazisine taşarak zarar veren dal ve kökleri kesip kendi mülkiyetine geçirebileceği” hüküm altına alınmıştır.

Yukarıda yapılan açıklamalar karşısında: Mahkemece yapılan araştırma ve inceleme hüküm vermeye yeterli bulunmamaktadır. Hükme dayanak yapılan bilirkişi raporları da açık ve ayrıntılı olmaması nedeniyle noksandır. Bu raporlarda davacının dava dilekçesinde sözünü ettiği evinin içine su dolduğu, davalı tarafın avlu duvarının evinin duvarına arada mesafe bırakılmadan dayandırıldığı ve avlusunun bitişiğine bahçe kapısı açıldığı şeklinde özetle 3 bölümde toplanan zarar veya tehlike yeterince irdelenmemiştir. Yeterli olmayan bilirkişi raporlarına dayanılarak karar verilmesi doğru değildir. Bu nedenle yerel, teknik, ziraatçı ve inşaat mühendisi bilirkişiler aracığı ile yeniden taşınmaz başında keşif yapılması, teknik bilirkişiden tarafların ev ve avlularının, bahçe duvarlarının, kapı açılan yerin ev ve avluya olan mesafelerini, bulundukları yer ve konumları belirtir denetime elverişli krokili rapor alınması, ziraatçı uzman bilirkişi ile inşaat mühendisi bilirkişiden müşterek imzalı olarak tarafların ev ve avluları ile bahçe duvarları ve kapı açılan yer ve kısımlar titizlikle incelenerek davalının bahçesindeki meyve ve sebzeleri sulaması halinde davacı evine su dolmasına neden olup olmayacağını, yöresel örf ve adetler nazara alınarak davalı tarafın çektiği avlu duvarının davacı binası duvarına dayalı olup olmadığını, dayalı olmasının davacı yönünden zarar veya tehlike yaratıp yaratmadığını, yöresel örf ve adete göre arada kar küreme mesafesi türü bir mesafe bırakılması gerekip gerekmediğini, gerekiyorsa ne kadar mesafe bırakılması gerektiğini, ayrıca davacı avlusu bitişiğindeki bahçeye kapı açılmasının komşuluk hukukuna aykırılık teşkil eder nitelikte bulunup bulunmadığını, iddia ve savunma çerçevesinde bilgi ve görgülerinin sorulması, beyanları arasında çelişki meydana gelmesi halinde bu çelişkinin giderilmesine çalışılması, ondan sonra uyuşmazlık hakkında hüküm kurulması gerekmektedir.

Nizam TUTUCU
Emlak Danışmanı

Bir Yorum Gönder