İmar İhyadan Söz Edilebilmesi İçin… – Tescil Davası

İmar İhyadan Söz Edilebilmesi İçin... - Tescil DavasıGübre atıp, otuna temizleyerek taşlarını toplamak imar ihya sayılmaz.

H.D. ve müşterekleri ile Hazine aralarındaki tapu iptali ve tescil davasının reddine dair, Ordu Asliye Hukuk Hakimliğinden verilen, 30.12.1991 gün ve 24/1061 sayılı hükmün, duruşma yapılması suretiyle Yargıtay’ca incelenmesi, davacılar vekili tarafından istenilmiştir. Dosya incelenerek, işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 3.11.1992 Salı günü tayin edilerek, taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü, temyiz eden davacılar vekili Avukat H.B. ve karşı taraftan Hazine vekili Avukat L.S. geldiler. Duruşmaya başlanarak temyiz isteğinin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan ve hazır bulunanların sözlü açıklaması dinlendikten sonra, duruşmaya son verilerek, dosya incelendi, gereği görüşüldü:

Hukuken imar ihyadan söz edilebilmesi için, devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan ve özellikle taşlık, çalılık bulunan bir yerin, emek ve para harcanmak suretiyle tarım arazisi haline getirilmesi gerekmektedir. Olayımızda, tanıklar genel bir ifade kullanarak, davacılar ve murislerinin her sene taşınmazı imar ihya ettiklerini, gübre atıp, otunu temizleyip taşlarını topladıklarını bildirmişlerdir. Ayrıca kendilerini bildiklerinden beri bu yerin, tarla olarak tasarruf edildiğini ifade etmişlerdir. Bu anlatıma göre, yapılan işlem, kanunun anladığı anlamda bir imar ihya olmayıp, her yıl taşınmazın ekonomik amaca uygun şekilde kullanılmasını sağlamak amacıyla yapılan ve verimi artırmaya yönelik mutad faaliyet anlaşılmaktadır. O itibarla, bunun bir ihya şeklinde kabulü mümkün bulunmamaktadır. Ayrıca, ziraatçı bilirkişi, taşınmazın taşlık ve kumlu iken tarla arazisi haline gelmiş olduğunu bildirmiştir. Bütün bu açıklamalardan çıkan sonuç şudur: Tarıma elverişli olmayan ve devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan bir yerin, tarıma elverişli hale getirilmesi gibi bir durum söz konusu değildir. Bu durumda, imar ihya işlemi kanıtlanamamış olmaktadır. Hal böyle olunca, uyuşmazlığın 3402 sayılı Kanunun 12/3. maddesi hükmüne göre çözümü yönüne gidilmesi gerekmektedir. Tespit tarihine kadar zilyetlik süresi 20 yılı geçmiş olsa bile, tapulamadan önceki sebebe dayanıldığına ve imar ihya da kanıtlanamadığına göre, dava hak düşürücü süreye uğramıştır. Bu sebeple, davanın reddine dair karar verilmesi gerekirken, imar ihyanın yapılmadığından bahisle davanın reddedilmiş olması isabetsiz ise de, hüküm, netice itibariyle redde ilişkin bulunu doğrudur.

Tapulamadan önceki sebebe dayanılmış, imar ihya kanıtlanamamış ve davacıların 3402 sayılı Kanunun 46. maddesinde öngörülen 2 yıllık hak düşürücü süreden istifadeleri mümkün bulunmamış ve tutanağın kesinleşmesinden itibaren de, 10 yıl geçtikten sonra dava açılmış bulunduğuna ve dava reddedilmiş olup, netice itibariyle doğru olduğuna göre, temyiz itirazları yerinde bulunmamaktadır. Reddi ile sonuç bakımından doğru olan hükmün ONANMASINA, (Y.8.HD. 03.11.1992 T. 5597 E. 14452 K.)

Nizam TUTUCU
Emlak Danışmanı

Bir Yorum Gönder