Mahlul Hale Gelen Vakıf Malının Durumu – Tescil Davası

Mahlul Hale Gelen Vakıf Malının Durumu – Tescil Davasıİki gelirli (icareteynli) vakfın asıl maliki mutasarrıfı değil, vakıf tüzel kişiliğidir.

Mutasarrıf adına yapılan kayıt, mülkiyeti değil tasarruf yetkisini belirler. Bu nedenle; taşınmazın vakıf adına tescili için açılan davada, Hazineye husumet yöneltilmez. (Medeni Kanun madde 588)(2762 sayılı Vakıflar Kanunu madde 29)

Taraflar arasındaki tescil ve kayyımlık kararının iptali davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, (Fatih Birinci Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 4.6.1984 gün ve 1983/574, 1984/356 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay İkinci Hukuk Dairesinin 23.10.1984 gün ve 8045-8425 sayılı ilamiyle;

… İstek, mahlul hale gelen vakıf malının vakfa geri dönmesi sebebiyle tesciline ilişkin olup, bu nev’i davalarda Hazineye husumet düşmez. Buna rağmen, (Hazineye husumetin davacıya) yöneltilmesi için davanın zorlanması ve husumetin Hazineye yönetilmemesi sebebiyle isteğin reddi doğru değildir. Bu sebeple yapılacak iş, isteğin bu esasının incelenip sonucuna göre karar vermekten ibarettir…) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle… gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Davacı vekili, İstanbul-Fatih, Kariye Mahallesi 3 parselde kayıtlı 32,31 m2 yüzölçümündeki arsanın Elhac Bekirağa Vakfı’ndan icareteynli bulunduğunu, kadastroca 1959’da Valantini, Evdoksiya, Anatasya adına tescil edildiğini, 1976 yılında Milli Emlak Müdürlüğü’nün başvurusu üzerine, taşınmaza Avukat Agot’un kayyım tayin edildiğini, oysa 1971 yılında yaptırılan tespitle mutasarrıflarının 50-51 yıl önce varissiz ölmeleri üzerine mahluliyet kararı alındığını, böylece bu kabil yerlerin asıl sahibi vakıf adına tesciline, kayyımlık kararının iptaline karar verilmesini istemiştir.

Davalı kayyımın isteği üzerine mahkemece Hazinenin davalı olarak gösterilmesi için davacı vekiline önel verilmiş, yerine getirilmeyeceği bildirilince dava bu nedenle reddedilmiştir. Davacı vekilinin temyizi üzerine Özel Daire, yukarıda metni aynen alınan ilamla hükmü bozmuştur.

Böylece yerel mahkeme ile Özel Daire arasındaki ihtilâf, bu davada Hazinenin hasım gösterilip gösterilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.

1935 tarihli, 2762 sayılı Vakıflar Kanunu’nun 27, 28 ve 29. maddeleri mukataalı ve icareteynli vakıf malların tasfiyesine ilişkin olup, özellikle 29. maddesinde de belirlendiği gibi, ne suretle mutasarrıflarına geçeceğine dair hüküm taşımaktadır. Anılan Yasanın 29. maddesine göre, (… 10 yıl içinde bu kanun hükümlerine göre taviz vermek yoluyla icareteyn veya mukataa kayıtları terkin edilmemiş olan gayrimenkullerin mülkiyeti 10 yıl daha uzatılmıştır. Dava konusu taşınmazın icareteynli kaydının kaldırılmadığı çekişmesizdir. 1971 yılında yapılan tespit ve bu tespite göre ihdas olunan mahluliyet kararma göre mutasarrıfların 1971 itibariyle 50-51 yıl önce yani 1920 de öldükleri anlaşılmıştır. Bu nedenle olay ve dava konusu itibariyle Medeni Kanun’un 588. [530] maddesi gereğince taşınmazın Hazineye geçeceğine dair genel hükmün uygulama yeri yoktur. Öyleyse vakfa ilişkin özel hükümlere yer vermek gerekir. İcareteynli vakfın asıl maliki mutasarrıfı değil, vakıf hükmi şahsiyetidir. Mutasarrıf adına yapılan kayıt mülkiyete değil, tasarrufa delalet eder. O halde davada Hazinenin hasım olması gerekmez.

Nitekim 1983 tarihli ve 2762 sayılı Yasanın 29. maddesine ek fıkra getiren 2888 sayılı Yasa gereğince (… mülkiyeti mutasarrıflarına geçmiş olan gayrimenkullerde, maliklerin Hazineden başka varis bırakmadan ölümleri halinde, mülkiyet mahlulen vakfına geri döner. Bu Kanunun yayım tarihine kadar maliklerin ölümleri üzerine son mirasçı sıfatıyla Hazineye intikal edip, bu husus tapu kaydına işlenmemiş bulunan gayrimenkuller de yukarıdaki fıkra hükmüne tabidir). Yukarıda açıklanan nedenlerle önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, (YHGK. 06.12.1985 T. 2-644 E. 997 K.)

Nizam TUTUCU
Emlak Danışmanı

Bir Yorum Gönder