Muhtesatın Yıkılması Aşırı Zarara Yol Açarsa – Yıkım Davası

Muhtesatın Yıkılması Aşırı Zarara Yol Açarsa - Yıkım Davası1- Medeni Kanun’un 722/2. maddesine göre … arsa sahibinin rızası alınmadan bina yapılmış ise, yıkımı aşırı zarar doğumuna yol açmadıkça arsa sahibi binanın yıkılıp sökülmesini isleyebilir.

2- Ancak, maddenin uygulanmasında binanın korunması hususundaki genel fayda göz önünde tutulmalıdır. Ne var ki binanın arsa sahibi yönünden de değerlendirilmesi ve hak dengesinin kurulması gerekir.

3- Yıkımın fahiş zarar doğurup doğurmayacağının takdiri hakime aittir. (Medeni Kanun madde 722/2)

Davacı tarafından davalı aleyhine açılan el atmanın önlenmesi yıkım davasının yapılan yargılamasında, mahkemece el atmanın önlenmesi isteğinin kabulüne, yıkım isteğinin reddine dair verilen kararın hazine vekili tarafından temyizi üzerine dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:

Dava, çaplı taşınmaza el atmanın önlenmesi ve yıkım isteğine ilişkindir. Davalı, dava konusu taşınmazı Hazineye ecrimisil ödemek suretiyle kullandığını savunmuş, mahkemece muhtesatın hem davacı Hazine parselinde hem de komşu parselde bulunduğu, komşu parsel malikinin açtığı bir dava olmadığı hazine taşınmazındaki bölüm yıkılır ise binanın tümden yıkılacağı gerekçesiyle el atmanın önlenmesi isteği kabul edilmiş, yıkım isteği reddedilmiştir.

Medeni Kanun’un 722/2. maddesinde; (…eğer bina, arsa sahibinin rızası alınmaksızın malzeme sahibi tarafından yapılmış ise, yıkılıp sökülmesi diğer bir anlatımla yıkımı aşırı zararın doğumuna yol açmadıkça arsa sahibi yıkılıp sökülmesini isteyebilir. Yıkım masrafı da malzeme sahibinden alınır) hükmüne yer verilmiştir.

Hemen belirtilmelidir ki, yasada “yıkımda aşırı zarar kavramı” tanımlanmış değildir. Bunun yanı sıra anılan kavram yönünden gerek öğretide gerekse yargısal uygulamada görüş birliği yoktur. Ancak, Medeni Kanun’un 722/2. maddesinin uygulanmasında meydana getirilen binanın korunması hususundaki genel yararın göz ardı edilemeyeceği kuşkusuzdur. Ne var ki binanın davacı arsa sahibi yönünden de (sübjektif olarak) değerlendirilmesi ve hak (yarar) dengesi kurulmak suretiyle adilane bir sonuca gidilmesi gerekir.

Öte yandan, kural olarak yıkımın fahiş zarar doğurup doğurmayacağının takdiri hakime aittir. Hakim, takdir hakkını kullanırken elbette bilirkişinin yada bilirkişilerin bildirdikleri teknik bilgilerden ve görüşlerinden faydalanacaktır. Ancak, vardıktan sonuç bu yönden (fahiş zarar doğup doğmayacağı yönünden) hakimi bağlamaz. Değinilen ilke uygulamada kararlı bir şekilde ifade edilmiş ve benimsenmiş bulunmaktadır (HGK.20.3.1996 tarih, 1996/1-40 esas, 1996/177 karar; 24.4.1996 tarih. 1996/1-154).

Somut olaya gelince; davalıya ait muhtesatın hem Hazinenin kayden malik bulunduğu 232 nolu parselde hem de dava dışı köy tüzel kişiliğine ait 1038 nolu parselde kaldığı saptanmıştır. Muhtesatın üzerinde bulunduğu 1038 parsel malikinin dava açmamış olması hazinenin dava hakkına engel olmayacağı gibi davalı binalarına takdir edilen değer göz önünde tutulduğunda binaların yıkımının aşırı zarar doğuracağını kabul etmek olanağı da yoktur.

Hal böyle olunca yıkım suretiyle el atmanın önlenmesine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı biçimde hüküm kurulması doğru değildir. Davacı hazinenin temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün BOZULMASINA, (YHGK. 20.03.2000 T. 1-707 E. 236 K.)

Nizam TUTUCU
Emlak Danışmanı

Bir Yorum Gönder