Sözleşme Konusunda Muvazaa Yapılması – Tescil Davası

Sözleşme Konusunda Muvazaa Yapılması - Tescil DavasıTürkiye Emlak Kredi Bankasından kredi temini için yapılıp, ancak tapuda işlem satış olarak gösterilmişse muvazaa vardır. (818 sayılı Borçlar Kanunu madde 18, 81) (6098 s. HMK 19, 97)

Taraflar arasındaki muarazanın men’i, tapu iptali ve tescil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Balıkesir Asliye 1. Hukuk Mahkemesi’nce davanın kabulüne dair verilen 14.11.1991 gün ve 1988/267 Esas, 1991/1138 Karar sayılı kararın incelenmesi davalılardan Hasan B. vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 15.7.1992 gün ve 1992/9272/9507 sayılı ilamiyle;

… Davacı, çekişmeli 521 parselde kayıtlı taşınmazda, davalı Hasan B. tarafından inşa edilen binada, kendisine satılan 1/4 payın, kredi temini vs. işler için diğer davalıya verilen vekaletnameye dayanılarak, eski kayıt malikine satış suretiyle temlikinin aldatmaya dayalı bulunduğunu ileri sürerek, belirtilen paya hasren tapunun iptali ve adına tescili isteminde bulunmuştur. Davalılar, davacıya yapılan 16.11.1984 tarihli temlikin Emlak Bankasından kredi temini amacına yönelik bulunduğunu, gerçek satış olmadığını savunmuşlar, savunma dayanağı olarak “Mukavele” başlıklı davacı imzasını taşıyan 12.7.1984 tarihli belgeyi sunmuşlardır. Davacı kabulünde olmamakla birlikte imzası inkar, aksi de belgeyle ispat edilmeyen söz konusu “Mukavele”nin içeriği itibariyle savunmayı aynen doğruladığı görülmektedir. Sözü edilen bu belgeye göre yanlar arasındaki ilişki, davalı Hasan B.’nin tapudaki temlik beyanının kredi temini amacını taşıdığı halde, satış gibi bir nedene dayalı olması ile irade ve beyan arasında kasten yaratılan aykırılık olarak tanımlanabilen muvazaaya dayanmaktadır. Burada muvazaa akdin konusundadır.

Belirtilen bu şekli ile öğretide ve bir kısım yargı kararlarında inançlı işlem olarak nitelendirilen ilişkide tarafların amacı, mülkiyetin kredi sağlanması için temlikidir. Bu temlikte, temlik eden, taşınmaz üzerindeki mülkiyet hakkını, mülkiyeti devretmiş olmak için değil de, sırf aralarında öngörülen kredi temini hususunun yerine getirilmesini sağlamak için devretmektedir. İnançlı işlemde, inanılan kimseye mülkiyetin geçirilmesiyle sınırsız bir yetki tanımakta fakat inanç anlaşması onun bu yetkisini sınırlamaktadır. Aralarındaki anlaşma gereğince, amaca ulaşınca (olayda kredi temin edilince) kayıt maliki, mülkiyetini kazanmış olduğu şeyi sahibine geri vermek yükümlülüğü altına girmektedir. Somut olayda, 12.7.1984 tarihli inanç anlaşması uyarınca, aynı tarihte düzenlenen vekaletnameye dayanarak davalı Hatice Bozkuş, davacı adına sözleşme gereğini yerine getirmiş, çekişmeli taşınmazı eski kayıt maliki Hasan B.’ye satış yoluyla iade etmiştir. Ne var ki, davacı için olduğu kadar, davalı Hasan B. yönünden de bağlayıcı bulunan 12.7.1984 tarihli inanç anlaşması gereğinin bu davalı tarafından tam anlamıyla yerine getirilip getirilmediği dosya kapsamından anlaşılamamaktadır. Borçlar Kanunu’nun 81. maddesi hükmü karşısında, kendi edimini yerine getirmeyen veya yerine getirme teklifinde bulunmayan tarafın, diğer taraftan borcunun yerine getirmesini istemeye hakkı bulunmadığının kabulü gerekir.

Davalı Hasan B.’nin davacı namına T. Emlak Kredi bankasınca verilen krediyi kullandığı sabittir. Kuşkusuz bankaya karşı kayden davacı görünürse de, asıl borçlu davalıdır. Kredi borcunun tamamen ödenip ödenmediği ve kimin tarafından ödeme yapıldığı yeterince açıklığa kavuşturulmamıştır. Bu yoldaki banka yazıları çelişkilidir. Hal böyle olunca, değinilen hususlar hakkında gerekli araştırma yapılarak tüm delillerin yukarıda sözü edilen ilkeler doğrultusunda değerlendirilmesi ve sonuca göre hüküm kurulması gerekirken, yazılı olduğu şekilde karar verilmesi doğru bulunmamıştır… gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

Nizam TUTUCU
Emlak Danışmanı

Bir Yorum Gönder