Ölünceye Kadar Bakma Sözleşmesinin Kanunlara Uygun Şekilde Yapılmaması – Tescil Davası

Ölünceye Kadar Bakma Sözleşmesinin Kanunlara Uygun Şekilde Yapılmaması - Tescil Davası1- Murise aidiyeti belirlenen taşınmazın ölünceye kadar bakma sözleşmesi uyarınca kendisine verildiğini iddia eden, iddiasını ispat etmelidir.

2- Taşınmazın öncesi tapusuz olmakla Borçlar Kanunu’nun 512. (Türk Borçlar Kanunu 612) maddesi uyarınca ölünceye kadar bakma sözleşmesinin miras sözleşmesi şeklinde yapılması gerekir. Medeni Kanun’un 545. maddesine göre miras sözleşmesinin de aynı Kanunun 532. maddesi uyarınca iki şahit huzurunda Sulh Hakimi, Noter yahut kanunen bu husus ile yetki verilmiş memur tarafından yerine getirilmesi gerekir.

3- Ancak Yargıtay’ın yerleşmiş uygulamasına göre, kanunda belirtilen şekilde yapılmamış olsa dahi bakım borçlusu, yükümlülüklerini yerine getirmiş ise bakım alacaklısı şekil eksikliğini ileri süremez. (Medeni Kanun madde 2)

E.Y. ve müşterekleri ile M.K. aralarındaki tapu iptali ve tescil davasından dolayı bir kısım davacıların davalarının açılmamış sayılmasına, D.B.’nin davasının kabulüne dair Çiftlik Asliye Hukuk Hakimliğinden verilen 25.12.2001 gün ve 115-144 sayılı hükmün Yargıtay’ca incelenmesi davalı vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla, dosya incelendi, gereği düşünüldü:

Davacılar, 145 ada 13 parselin tapu kaydının miras paylan oranında iptali ile adlarına tapuya tesciline karar verilmesini istemişlerdir. Davalı M.K., davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.

Mahkemece, davacı D.B.’nin davasının kabulüne, diğer davacıların davasının HUMK.nun 409. maddesi hükmü uyarınca açılmamış sayılmasına karar verilmesi üzerine; hükmün kabule ilişkin bölümü davalı M.K. vekili tarafından temyiz edilmiştir. 145 ada 13 parsel senetsizden 26.11.1993 tarihinde R.K. adına tespit edilmiş, M.K.’nin Niğde Kadastro Mahkemesine açtığı tespite itiraz davası, 23.12.1994 gün, 54-14 esas ve karar sayılı hükümle tespitin iptali ile davacı M.K. adına tapuya tesciline karar verilmiş ve bu hükmün kesinleşmesinden sonra tapuya tescil edilmiştir. Davacılar, dava konusu parselin 08.03.1998 tarihinde vefat eden miras bırakanları K.K.’den kaldığını, kadastro tespitinin hatalı olduğunu ileri sürerek miras payları oranında iptal ve tescile karar verilmesini istemişler, davalı bu yerin 01.01.1991 günlü ölünceye kadar bakma sözleşmesi uyarınca miras bırakan K.K. tarafından kendisine bağışlandığını ileri sürmüştür. Mahkemece davalının savunmasında ileri sürmüş olduğu senedin geçersiz olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.

Taşınmazın ortak miras bırakan K.K.’ye ait olduğu hususunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmadığına göre taşınmazın ölünceye kadar bakma sözleşmesi uyarınca kendisine verildiğinin davalı tarafından kanıtlanması gerekir. Davalının dayandığı 01.01.1991 günlü senette miras bırakan K.K. parmak izi kullanmış olup, senet, iki tanık ve köy muhtarı tarafından onanmış ise de, onama açıklaması 297. maddeye uygun olarak yapılmamıştır. Senet, bu bakımdan ispat hukuku bakımından geçerli değildir. Ne var ki; taşınmaz öncesi itibariyle tapusuz olup, senet tanıklarının anlatımları senedin içeriğini doğrulamaktadır. Borçlar Kanunu’nun 512. maddesi hükmüne göre, ölünceye kadar bakma sözleşmesinin miras sözleşmesi şeklinde yapılması gerekir. Davanın açıldığı tarihte yürürlükte bulunan Medeni Kanun’un 545. maddesi hükmüne göre, miras sözleşmesinin resmi vasiyetname, resmi vasiyetnameye ilişkin 479. maddede de, resmi vasiyetin iki tanık huzurunda Sulh hakimi, noter yahut kanunen bu husus ile yetkilendirilmiş memur tarafından düzenlenmesi gerektiği belirtilmiştir. Somut olayda; ölünceye kadar bakma sözleşmesi belirtilen şekilde düzenlenmemiştir. Ne var ki, Yargıtay’ın yerleşmiş uygulamalarına göre, kanunda belirtilen şekilde yapılmayan ölünceye kadar bakma sözleşmesi uyarınca taraflar, daha açık bir deyimle, bakım borçlusu yükümlülüklerini yerine getirdiği takdirde alacaklı şekil eksikliğini ileri sürerek sözleşmenin iptalini isteyemez. Sözleşme uyarınca bakım borçlusunun bakım alacaklısına karşı görevlerini yerine getirmiş olması halinde sözleşmenin şekil eksikliğinden ötürü iptalini istemek, Medeni Kanun’un 2. maddesinde düzenlenen hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğu için böyle bir istek korunmamıştır. Somut olayda; davacılar, davalı bakım borçlusunun yükümlülüklerini yerine getirmediğine ilişkin herhangi bir iddia ileri sürmemişlerdir. Her ne kadar bu husus mahkemece de araştırılamamış ise de, iddia edilmemiş bulunduğuna göre, bakım alacaklısının ölüm gününe dek bakım borçlusu tarafından bakıldığının kabulü gerekmektedir. Hal böyle olunca, dava konusu taşınmazın mülkiyetinin davalı tarafından kazanıldığı sonucu ortaya çakmaktadır. Tüm bu açıklamalar göz önünde tutularak davanın reddine karar verilmesi gerekirken, davayı takip eden davacı D.B. bakımından yazılı şekilde davanın kabulüne karar verilmiş olması doğru değildir.

Davalı vekilinin temyiz itirazları bu bakımdan yerinde olduğundan kabulü ile hükmün kabule ilişkin bölümünün BOZULMASINA, (Y.8.HD. 12.11.2002 T: 4547 E. 8349 K.)

Nizam TUTUCU
Emlak Danışmanı

Bir Yorum Gönder