Zilyetliğin Korunması ve Hak Düşürücü Süre – El Atmanın Önlenmesi Davası

Zilyetliğin Korunması ve Hak Düşürücü Süre - El Atmanın Önlenmesi DavasıDavacının rıza ve muvafakatine bağlı davalıların yararlanmaları zilyetliğe gasp ve saldırı olarak nitelendirilemez. Ancak davalıların taşınmazı sahiplenmeye kalkışmaları ve davacının taşınmazdan çıkmalarını istediği tarihten itibaren sürdürülen zilyetlik, gasp ve saldırı eylemini oluşturur.

Davalıların, davacının zilyetliği ve hakkını tanımadıkları, bu amaçla belediyeye başvurdukları tarihten itibaren gasp ve saldırıda bulundukları kabulü gerekir.

Davacının rıza ve muvafakatine dayanan dava tarihinden önceki 15-20 yıllık zilyetliğe değer verilmesi ve o tarihten itibaren dava süresinin hesap edilmiş olması doğru değildir. (4721 sayılı Medeni Kanun madde 981, 984)

H.Y.K. ile Z.S.K ve müşterekleri aralarındaki el atmanın önlenmesi davasının reddine dair Antalya 3. Sulh Hukuk Hakimliğinden verilen 15.07.2005 gün ve 596/1025 sayılı hükmün Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla, dosya incelendi, gereği düşünüldü.

Davacı vekili, vekil edenine miras bırakanından kalan ve zilyetliği altında bulunan dava konusu taşınmaz üzerindeki binayı muhtaç olan davalıların yararlanmasına bıraktığını, davalıların satın almak, su ve elektrik abonman işlemlerini yaptırmak için Belediyeye başvurduklarını açıklayarak davalıların el atmasının önlenmesine karar verilmesini istemiştir.

Davalılar, miras bırakanlarının dava konusu taşınmazı 1986 yılında davacı veya kardeşinden satın ve devraldığını, davanın reddine karar verilmesini savunmuşlardır.

Mahkemece, davanın Türk Medeni Kanunu’nun 984. maddesinde öngörülen 1 yıllık hak düşürücü sürenin dolmasından sonra açıldığı gerekçesiyle reddine karar verilmesi üzerine; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dava konusu taşınmaz tapuda, davada taraf durumunu almayan Kepez Belediye Başkanlığı adına 8181 ada 13 parsel numarasında kayıtlı iken 2004 yılında yapılan imar uygulaması sonucu 27675 ada 7 parsel kapsamında kalan bir yerdir. Dava dosyası Asliye Hukuk Mahkemesinin görevsizlik kararı ile Sulh Hukuk Mahkemesine aktarılmıştır. Dava dilekçesi ve Antalya 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 02.12.2004 gün 63/437 esas ve karar sayılı dosyanın içeriğine göre, uyuşmazlık zilyetliğin korunması isteğine ilişkin bulunmaktadır. Davacı, dava konusu yeri 1977 yılında satın ve devraldığını, üzerine bina yaptığını, geçici bir süre için ihtiyacı olan davalıların kullanımına bıraktığını, davalıların taşınmazdan çıkmadıklarını, edinmek amacıyla Belediyeye başvuruda bulunduklarını açıklamışlardır. Toplanan deliller ve dosya içeriğine göre dava konusu yerin davacıya ait olduğu hususunda uyuşmazlık bulunmamaktadır. Davalılar bu yeri 1986 yılında satın ve devraldıklarını ileri sürmüşler ise de bu yön kanıtlanmamıştır. Davacının rıza ve muvafakatine bağlı davalıların yararlanmaları zilyetliğe saldırı ve gasp olarak nitelendirilemez. Ancak davalıların taşınmazı sahiplenmeye kalkışmaları ve davacının taşınmazdan çıkmalarını istediği tarihten itibaren sürdürülen zilyetlik, gasp ve saldırı eylemini oluşturur. Gerçekten de Türk Medeni Kanunu’nun 981 ve devamı maddelerinde düzenlenen zilyetliğin korunması davaları, 984. maddesinde dava açma yönünden süreye bağlı tutulmuştur. Anılan hükme göre gasp ve saldırıdan dolayı dava hakkı, zilyedin fiili ve faili öğrenmesinden başlayarak 2 ay ve herhalde fiilin üzerinden 1 yıl geçmekle düşer. Az yukarıda açıklandığı üzere davalıların, davcının zilyetliğini ve hakkını tanımadıkları, bu amaçla belediyeye başvurdukları tarihten itibaren gasp ve saldırıda bulunduklarının kabulü gerekir. Sürelerin bu tarihten itibaren başlatılması gerekir. Bu nedenle mahkemece davanın öngörülen süre içerisinde açıldığının kabulü gerekir. Bu nedenle mahkemece davacının rıza ve muvafakatine dayanan dava tarihinden önceki 15-20 yıllık zilyetliğe değer verilmesi ve o tarihten itibaren dava süresinin hesap edilmiş olması doğru değildir. Toplanan deliller ile dava konusu taşınmazın davacıya miras bırakanından kaldığı belirlendiğine ve dava süresinde açıldığına göre, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde davanın reddine karar verilmiş olması usul ve kanuna aykırıdır.

Davacı vekilinin temyiz itirazları bu bakımlardan yerinde olduğundan kabulü ile hükmün oybirliği ile BOZULMASINA, (Y.8.HD. 05.12.2005 T. – 7216 E/8186 K.)

Nizam TUTUCU
Emlak Danışmanı

Bir Yorum Gönder