İmar İhyada Uygulanacak Kanun Hükümleri – Tescil Davası

İmar İhyada Uygulanacak Kanun Hükümleri - Tescil DavasıYasalarla getirilen ayrık haller dışında, her dava açıldığı tarihte yürürlükte olan hukuki ve maddi esaslara göre çözüme ulaştırılır.

R.Ö. ile Maliye Hazinesi arasındaki tapu iptali ve tescil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Söke Asliye Hukuk Mahkemesi’nce davanın kabulüne dair verilen, 8.6.1989 gün ve 1988/757-1989/442 sayılı kararın incelenmesi, davalı Hazine vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 8. Dairesinin 11.3.1991 gün ve 1990/18951-1991/3395 sayılı ilamı ile;

… Her ne kadar, 1950 yılından önce tamamlanmış imar ihyalar, o tarihte yürürlükte bulunan mevzuat hükümlerine göre, zilyetlik ve diğer koşullar aranmaksızın başlı başına iktisap sebebi sayılmakta ise de, davada 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun yürürlüğe girdiği tarihten sonra açılmış ve bu kanunla getirilen 17. maddede, aynı Kanunun 14. maddesindeki koşulların aranması hükme bağlanmış olduğuna göre, davanın açılış tarihinde yürürlükte bulunan yasa hükümlerinin göz önünde tutulması gerekmektedir. Buna göre, Dairenin onama kararının esas aldığı gerekçe, 3402 sayılı Kanunun 14. maddesi hüküm karşısında değerini yitirmiş bulunmaktadır. Bu itibarla, zilyetlik koşulunun araştırılması gerekir. İmar ihyanın bittiği tarihten, tapulama tespit tarihine kadar, 3402 sayılı Kanunun 14. maddesinde öngörülen süre geçmemiş olduğuna göre davanın bu sebeple reddi gerekmektedir… gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek, direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra, gereği görüşüldü:

Dava konusu 1011 parsel sayılı taşınmaz, tapulamaca, 5602 sayılı Yasanın yürürlük döneminde, 19.10.1960 tarihinde, “çalılık ve ziraate elverişli hale gelebilecek yerlerden” bulunduğundan bahisle “ham toprak” olarak Hazine adına tespit edilmiştir.

Davacı, dava konusu taşınmazın, üç ayrı kesiminde toplam 80 dönüm miktarındaki kısmını, emek ve para sarfıyla, 1950 yılından önce imarihya ettiğini ileri sürerek, bu kesimlere ait davalı tapusunun iptaliyle adına tescilini istemiştir.

Dava, 3402 sayılı Yasanın 46. maddesine dayanılarak, anılan yasada öngörülen sürede, 10.10.1988 tarihinde açılmıştır. Hemen belirtmek gerekir ki, yasalarda getirilen ayrık haller dışında kural olarak, her dava açıldığı tarihte yürürlükte bulunan hukuki ve maddi esaslara göre çözüme ulaştırılır. Bu yön, vazgeçilemez temel bir unsur hukuku ilkesidir. Gerçekten, dava konusu taşınmazın tapulama tespitinin yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan 5602 sayılı kanunda, belli koşulları taşıyan bir taşınmaz malın, imarihya edilmiş olduğunun belirlenmiş olması hali, bu yerin imarihya eden adına tespit ve tescili için yeterli görülmüştür. Ayrıca, imarihya yanında, muayyen bir süre ile zilyetlik şartı aranmamıştır. Davacı, kayden 1931 doğumludur. Bu olgu bir yana, 1950 yılından önce, özellikle 4753 sayılı Yasa döneminde bir itirazda bulunmamıştır. Ayrıca da, 12.5.1966 tarihinde yürürlüğe giren 766 sayılı Yasa ile tapulama tespitlerine karşı, tespit öncesi sebebe dayalı olarak hak arama durumunda olanlar için getirilen ve 5602 sayılı Yasa döneminde yapılan tapulama tespitlerinde de, eklemeli olarak aynen uygulanması öngörülen 10 yıllık hak düşürücü süre içerisinde de bir açılmamıştır. Bu durumda, davacı yönünden, tespitin yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan yasa nedeniyle bir talep hakkı kalmamıştır. Temyize konu dava ise 3402 sayılı Yasanın 46. maddesi hükmüne dayalı olarak açılmıştır. Anılan maddede açıkça, daha önce tapulama veya kadastrosu tamamlanmamış yerlerde 766 sayılı Kanunun 37. maddesi veya 4753 sayılı Kanun ile ek ve tadilleri uyarınca taşınmaz malların, bu Kanun hükümlerine göre doğan iktisap şartlarına istinaden zilyetleri adına tespit ve tescil olunacağı hükme bağlanmıştır. 3402 sayılı Yasanın imarihya ile iktisaba imkan veren 17. maddesinde de açıkça, imar ihyanın aynı Yasanın 14. maddesinde belirtilen şartlarla birleşmesini öngörmüştür.

Somut olayda davacının yaşı, imar ihyanın tamamlandığı ifade edilen tarih ve 1960 olan tapulama tespit tarihi nazara alındığı, 3402 sayılı Yasanın 14. maddesindeki koşulların davacı yararına gerçekleşmediği açıkça anlaşılmaktadır.

Bu itibarla, çekişmeli taşınmazda, tespiti müteakip süresinde itiraz ve dava hakkı kullanılarak, hukuki ilişkiye girilmediğine ve davanın açıldığı 3402 sayılı Yasa yönün den ise imarihya ile iktisap koşulları gerçekleşmediğine göre, Hukuk Genel Kurulunca da aynen benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi doğru değildir.

O halde, usul ve yasaya uygun bulunmayan direnme kararı bozulmalıdır.

Davalı Hazine vekillerinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının, özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı BOZUL MASINA, (YHGK. 27.11.1991 T. 8-478 E. 595 K.)

Nizam TUTUCU
Emlak Danışmanı

Bir Yorum Gönder