Komşuluk Hukukunda Aykırılığın Giderilmesi – Yıkım Davası

Komşuluk Hukukunda Aykırılığın Giderilmesi - Yıkım DavasıAile mahremiyetini ihlal iddiası, başlı başına pencerenin kapatılması ya da inşaatın kaldırılması için gerekçe yapılamaz. (Medeni Kanun madde 737)

Yanlar arasında görülen, imar planına aykırı yapılan inşaatın kal’i davası sonunda, yerel mahkemece verilen karar, yasal süre içerisinde davacı vekilince temyiz edilmekle; dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü:

Davacı vekili; … davalının imar mevzuatına aykırı davranarak yaptırdığı ilave inşaat ile müvekkiline ait bina için, birçok yönden rahatsız edici durumlara sebebiyet verdiğini, özellikle aile mahremiyetini tamamen ihlal ettiğini… ileri sürmüş, yıkım isteğinde bulunmuştur.

Dava dilekçesinde açıkça belirtilmemekle beraber, davada yıkım (kal’) isteğinde bulunulurken, komşuluk hukukuna aykırılığın giderilmesinin amaçlandığı ortadadır. Gerçekten, bir inşaatın imar planına uygun düşecek şekilde yapılmaması, soyut olarak (sadece bu haliyle), komşuluk hukukuna aykırı davranma anlamında yorumlanamaz. (HGK.nun 11.11.1987 gün, 1-148/823 sayılı kararı). Bunun yanısıra; aile mahremiyeti ihlal iddiası da başlı başına pencerenin kapatılması ya da inşaatın kaldırılması için gerekçe yapılamaz.

Ne var ki, komşular arasında çıkabilecek çıkar çatışmalarını düzenleyen Medeni Kanun’un 737. maddesi, taşınmaz malikini, komşusuna zarar verebilecek her türlü taşkınlıklardan kaçınmakla yükümlü kılmıştır. Bir başka anlatımla, yasa koyucu; komşuluk hukukuna egemen olan eşitlik, genellik ve hakkaniyet ilkelerini gözeterek sevk ettiği bu hukuk normu ile komşuluk ilişkilerinden doğan zorunlu çıkar çatışmalarını, dengeli bir şekilde düzenlemek ve bir arada yaşamak durumunda olan komşu taşınmaz maliklerinin ekonomik ve sosyal çıkarlarını dengede tutabilmek için, onlara kaçınma ödevleri yüklemek suretiyle, komşular arasındaki barışı kurmak istemiştir.

Medeni Kanun’un 737. maddesi hükmü uyarınca, “hususiyle, mazarrat veren ve gayrimenkulün mevki ve mahiyetine ve mahalli örfe göre, komşular arasında hoş görülebilecek dereceyi geçen gürültüler ve sarsıntılar yapmak; duman, kurum ve rahatsızlık veren sair toz, buğu, koku çıkarmak memnudur”. Görüldüğü gibi, bu hükmün taşınmaz malikine yüklediği mükellefiyet, onun mülkünü kullanırken komşusuna zarar verecek taşkınlıklardan kaçınmasıdır. Buradaki taşkınlıktan maksat, komşuluğun olağan hoşgörü ölçülerini aşan ve komşu taşınmaz zararına, aşırı derecede etkili olabilecek davranışlar ve eylemlerdir. Demek ki, taşınmaz malikinin kaçınma ödevi belirlenirken, taşkınlığın komşu taşınmaz üzerinde zarar verici ve alışılmış (normal) ölçülere göre çekilmez bir etki yapacak nitelikte bulunup bulunmadığı göz önünde tutulacaktır. Öte yandan, kullanmanın taşkınlık sayılıp sayılamayacağının belirlenmesinde, taşınmazın bulunduğu yerin kullanma amacının, niteliğinin ve yöresel örfün de nazara alınması gerekecektir.

O halde hakim, her somut olayın özelliğini; yani taşınmazın yerini, niteliğini, yöresel örf ve adet kurallarını gözeterek, komşuların birbirlerine göstermekle yükümlü oldukları tahammülün sınırını, dolayısıyla bir taşkınlığın var olup olmadığını saptamak; çıkar çatışmalarını, olaya en uygun düşecek şekilde çözümlemekle yükümlüdür.

Temyiz incelemesine konu olan bu davada, Medeni Kanun’un 737. maddesi açısından ve yukarıda açıklanan esaslar doğrultusunda, konunun uzmanı olan bir bilirkişiye inceleme yaptırılmamış, davalının inşa ettirdiği ilave binanın, davacı komşu ve ona ait taşınmaz üzerinde zarar verici ve normal ölçülere göre çekilmez sayılabilecek ne gibi etkilerde bulunabileceği saptanmamıştır. Oysa böyle durumlarda, uzman bilirkişi aracılığıyla soruşturma yapılması zorunludur.

Bu itibarla, mahkemece konunun uzmanı olan bir bilirkişi aracılığıyla yeniden inceleme yapılması; davalı tarafından inşa ettirilen ilave binanın, davacıya ait taşınmaz üzerinde ne gibi zararlı etkileri bulunduğunun ayrıntılı bir şekilde saptanması ve bu haliyle taşkınlık sayılıp sayılamayacağının değerlendirilmesi; özellikle, taşkınlığın önlenmesi için gerekli tedbirlerin neler olabileceğinin bilirkişiden sorulup, gerekçeli rapor alınması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, noksan soruşturma ile yetinilmek suretiyle davanın reddedilmesi doğru değildir. Davacının, temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle, hükmün BOZULMASINA, (Y.1.HD. 24.10.991 T. 8450 E. 12013 K.)

Nizam TUTUCU
Emlak Danışmanı

Bir Yorum Gönder