Kötü Niyetli Tapu Kaydının Durumu – Tescil Davası

Kötü Niyetli Tapu Kaydının Durumu - Tescil DavasıMuris muvazaanın belirlenmesi halinde, temlik edilenden taşınmazı satın alan kötü niyetli kişilerin üzerindeki tapu kaydının iptali gerekir.

Dava, muris muvazaası hukuksal sebebine dayalı iptal ve tescil olmadığı takdirde tenkis isteğine ilişkindir. Çocuğu bulunmayan miras bırakanın kardeşinin kızı olan davalıyı evlat edindiği, birinci karısından boşandıktan sonra davalılardan H. ile evlendiği, yegane mülki olan kargir evini 14.12.1967 tarihinde 60.000 liraya bedel göstermek suretiyle davalı karısına devir ve temlik ettiği, adı geçen davalının söz konusu taşınmazı kat karşılığı müteahhide verip karşılığında 5, 6, 11, 14 ve 15 nolu bağımsız bölümleri aldığı, 11 nolu bağımsız bölümü dava dışı bir kişiye, 5 nolu bağımsız bölümü 26.11.1980 tarihinde yeğeni olan davalı T.S.’e, 15 nolu daireyi aynı tarihte diğer yeğeni davalı A. S.’e, 14 nolu daireyi de 27.07.1983 tarihinde A.S.’nin karısı olan davalı B.B.S.’ye devir ve temlik ettiği, 6 nolu bağımsız bölümü ise kendi üzerinde bıraktığı, miras bırakanın 07.02.1988 tarihinde ölünceye kadar bu yerde davalı karısı ile birlikte oturduğu toplanan deliller ve tüm dosya içeriği ile sabittir. Esasen bu yönde taraflar arasında bir uyuşmazlık da bulunmamaktadır. 01.04.1974 gün 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında belirtildiği üzere bir kimsenin mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak amacıyla gerçekte bağışladığı tapu sicilinde kayıtlı taşınmazı hakkında tapu sicilinde düzenlenen resmi sözleşmede iradesini satış doğrultusunda açıklamış bulunması halinde saklı pay sahibi olsun ya da olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar, görünüşteki satış sözleşmesinin Borçlar Kanunu’nun 18. (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu madde 19) maddesine dayanak muvazaalı olduğunu, gizli bağış sözleşmesinin de sakil koşulundan yoksun bulunduğunu ileri sürebilirler.

Bu tür davalarda tarafların özel durumları, ülkenin ve bölgenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimler, yaşamın gerçekleri ve olağan akışı göz önünde bulundurularak, bütün delillerin birlikte değerlendirilmesi, miras bırakanın gerçek amacının bir duraksamaya yer bırakmayacak biçimde saptanması gerekir.

Somut olayda, miras bırakan gümrük idaresinden emekli olup çocuksuzdur. Birinci karısından boşandıktan sonra davalı H. ile evlenmiştir. Kalabalık bir aileyi geçindirmek zorunda olmadığından büyük masrafları bulunmamaktadır. Bir kısım tanıkların söyledikleri gibi içerisinde oturduğu ve çok değer verdiği evini satması için ciddi ve zorlayıcı bir neden yoktur. Bir an için ortak miras bırakanın paraya ihtiyacının bulunduğu, davalı H.’in de alış gücünün olduğu kabul edilse dahi, iyi ve kötü günde kocasının yanında yer alması gereken kocasından daha yakın bir kimsesi ve çocuğu olmayan bu davalıya kocasına geçici bir zaman için yardım etmesi normal yol iken müşterek barındıkları evi satın almaya zorlayan sebebin ne olduğu da inandırıcı bir şekilde ispat edilememiştir. Kaldı ki, miras bırakan para ihtiyacı içerisinde olsa idi davalı H.’in yaptığı gibi taşınmazını kat karşılığı müteahhide verir, karşılığında aldığı daireleri satmak suretiyle çok daha fazla para kazanabilirdi. Hayatın olağan akışına uygun olan bu yolun miras bırakan tarafından neden tercih edilmediği de ispat edilmiş değildir, öte yandan miras bırakanın taşınmazını devir ve temlik ettikten sonra yaşantısında hiçbir iyileşme olmamış, davalı karısı ile birlikte müteahhitten aldıkları dairede eski hayatına devam etmiştir. Oysa aynı hayat düzeyini bizzat kendisi sağlayabilirdi. İhtiyaç içerisindeki bir kimsenin taşınmazını gerçek bedelinden çok düşük bir fiyatla elinden çıkarması düşünülemez. Davalı H.’in yakınları davalılara yaptığı temliklerde de çok düşük bedel gösterilmiştir. Tüm bu olgu ve karineler birlikte değerlendirildiğinde davacı tanıklarının beyanlarının daha samimi olduğu davalı H.’in davacının evlatlık ilişkisine son vermeyi başaramayınca zorladığı sonucuna ulaşılmaktadır. Davalı H.’in yakın akrabası diğer davalılar ile el ve işbirliği içerisinde bulunduğu en azından diğer davalıların miras bırakanın muvazaalı temlik yaptığını bilecek durumda oldukları da sabittir.

Hal böyle olunca, davanın kabulü ile pay oranında iptal ve tescile karar verilmesi gerekirken reddi yönünde hüküm kurulması isabetsizdir. Davacının temyiz itirazı yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü BOZULMASINA, (Y.1.HD. 23.10.1992 T. 10946 E. 12303 K.)

Nizam TUTUCU
Emlak Danışmanı

Bir Yorum Gönder