Mal Kaçırma ve Mirasçıların Dava Hakkı – Tescil Davası

Mal Kaçırma ve Mirasçıların Dava Hakkı – Tescil DavasıMuvazaaya dayanan mirasçının miras hakkından yoksun bırakılmak istenen mirasçı olması gerekmez.

Miras bırakanın asıl amacı başka mirasçıdan mal kaçırmak olsa dahi, devralan mirasçı dışındaki tüm mirasçıların iptalde hukuki menfaatleri bulunduğundan dava açabilirler. (818 sayılı Borçlar Kanunu madde 18) (YİBK. 1.4.1974 T. 1/2) (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu madde 19)

Davacı D.Y. tarafından, davalı Z.B. aleyhine açılan tapu iptali ve tescil davasının yapılan yargılamasında, Mahkemece davanın reddine dair verilen kararın davacı vekili tarafından temyizi üzerine dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:

Dava, Türk Borçlar Kanunu’nun 19. maddesinden kaynaklanan muvazaa hukuksal sebebine dayalı iptal ve tescil isteğine ilişkindir. Davacı vekili, miras bırakanın, çekişmeli taşınmazı davalılara bağışladığı halde, tapuda satış gibi işlem yaptığını ileri sürmüştür. Uygulamada “muris muvazaası” olarak tanımlanan bu tür muvazaada miras bırakan mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak amacıyla gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesinden yararlanma doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda, gerek 7.10.1953 tarih 7/8, gerekse 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararlarında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradesine uymadığından, gizli bağış sözleşmesinde Medeni Kanun’un 634, Borçlar Kanunu’nun 213 ve Tapulama Kanunu’nun 26. maddesinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan geçersizdir. Muvazaalı işlemlerin hiçbir hüküm doğurmayacağı gerek uygulamada, gerekse bilimsel alanda ortaklaşa kabul edilmektedir. Sözleşmenin, icra olunduğu tarihten itibaren belirli bir sürenin geçmesi, yanların sözleşmeye icazet vermeleri veya yükümlülüklerini yerine getirmeleri yahut sebebinin ortadan kaldırılması, muvazaalı sözleşmeye geçerlilik kazandırmaz.

Muvazaa def’en veya dava yolu ile her zaman ileri sürülebileceği gibi hakim tarafından da re’sen göz önünde tutulur.

Açıklanan bu ilkeler göz önünde tutulursa, muvazaa savına dayanan mirasçının, miras hakkından yoksun bırakılmak istenen mirasçı olmasında zorunluluk bulunmadığı sonucuna kolayca ulaşılabilir. Diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl amacının dava eden mirasçıdan değil, başka bir mirasçıdan mal kaçırmak olsa dahi, tapulu taşınmazı muvazaalı işlemle devralan kişinin haricinde kalan tüm mirasçılar ve iptalinden de hukuki yararları bulunduğundan, dava açabilirler. Muris muvazaasında yapılan temlikin geçersiz olması için belirli bir mirasçı veya mirasçılardan mal kaçırmak istenmesi koşulu yoktur. Herhangi bir mirasçıdan veya mirasçılardan mal kaçırılması yeterlidir. Daha açık bir anlatımla, muris muvazaası nedeniyle açılan iptal davalarında davacının yapacağı iş kendisinden değil, terekeden mal kaçırılmak için tapulu taşınmazın muvazaalı temlik edildiğinin, dava tarihinde kendisinin de mirasçı olduğunu ispat etmekten ibarettir. Söz konusu kişi başka bir mirasçı tarafından açılan ve terekeye döndürülen taşınmazdan da aynı koşullar altında veraset ilamına göre pay sahibi olmaktadır. Bu nedenlerle, iptal davasının açıldığı tarihte mirasçı olan birinin, muvazaalı sözleşmenin yapıldığı tarihte mirasçı olup olmadığının aranmasına gerek yoktur.

Somut olayda, davacı temlik yapıldığı tarihte mirasçı değildir. Ancak, o tarihte miras bırakanın kendisinden mal kaçırdığı başka mirasçısı bulunmaktadır. Davacı daha sonra miras bırakan tarafından evlat edinilmiş ve mirasçı olmuştur. Aslında tereke malı iken, yapıldığı andan itibaren geçersiz sayılan muvazaalı bir temlikle şeklen başkasının üzerinde gözüken taşınmazda payı olan davacının tapu kaydının iptali için dava açmakta hem hakkı, hem de hukuki yararı bulunmaktadır. Öte yandan, bir dava, açıldığı tarihteki hukuki duruma göre değerlendirilir.

Hal böyle olunca, davanın esasına girilip, tarafların delilleri toplandıktan sonra hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, davacının sözleşme tarihinde mirasçı bulunmadığından söz edilerek davanın reddine karar verilmesi isabetsizdir. Davacının temyiz itirazı yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü BOZULMASINA, (Y.1.HD. 25.09.1995 T. 10749 E. 12098 K.)

Bu karar YHGK.nun 1996/1-545 E. sayılı ve 6.11.1996 tarihli kararıyla oy çokluğu ile onanmıştır.

Nizam TUTUCU
Emlak Danışmanı

Bir Yorum Gönder