Ölünceye Kadar Bakma Sözleşmesi Yerine Satış Yapılması – İptal Davası

Ölünceye Kadar Bakma Sözleşmesi Yerine Satış Yapılması - İptal Davası1- Hata, iç irade ile açıklanan irade arasındaki bilmeyerek yapılan uyumsuzluktur.

2- Hatanın esaslı sayılabilmesi için hataya düşülmeseydi böyle bir sözleşmenin hiç veya açıklanan biçimde yapılmayacağının ispatlanması gerekir.

3- Hataya düşen, hatayı öğrendiği tarihten itibaren 1 yıl içinde karşı tarafa tek taraflı bir irade açıklaması veya defi veya dava yoluyla geçmişe etkili olarak sözleşmenin ortadan kaldırılmasını ve verdiği şeyi geri isteyebilir.

4- Hatanın ileri sürülmesi Borçlar Kanunu 25 ve Medeni Kanun’un 2. maddelerinde hükme bağlanan dürüstlük kurallarına aykırı olmamalıdır. Sözleşme yapılırken hataya düşen tarafın kusurlu bulunması sözleşmenin iptaline engel değildir. Ancak Borçlar Kanunu 26 gereğince hatayı bilmeyen veya bilebilecek durumda bulunmayan ve kusursuz olan karşı tarafın menfi, gerektiğinde müspet zararının ödenmesi gerekir.

5- Hata her türlü delil ile ispat edilebilir. (818 sayılı Borçlar Kanunu 25, 36) (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu 34, 35)

Davacı tarafından, davalı aleyhine açılan davada, mahkemece verilen karar süresinde temyiz edilmekle, dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:

Sözleşmenin konusu, niteliği ve ödenecek miktar gibi hususlarda dikkatsizliği veya bilgisizliği sonucu gerçek iradesine uymayan beyanda bulunmak suretiyle esaslı hataya düşen tarafın sözleşme ile bağlı sayılamayacağı kuşkusuzdur. Hemen belirtmek gerekir ki, Borçlar Kanununda esaslı hatanın tanımı yapılmamış, 24. maddede sınırlayıcı olmamak üzere örnekler gösterilmiştir. Kısaca iç irade ile açıklanan irade arasındaki bilmeyerek yapılan uyumsuzluk olarak tanımlanan hatanın esaslı kabul edilebilmesi için, uygulamada ve bilimsel alanda ortaklaşa benimsendiği gibi, girişilen taahhüdün başlıca sebebini teşkil etmesi, daha açık söyleyişle hem yanılgıya düşen taraf yönünden (sübjektif unsur), hem de iş hayatındaki dürüstlük kuralları (objektif unsur) açısından hataya düşülmese idi böyle bir sözleşmenin hiç veya açıklanan biçimde yapılamayacağının ispatlanması zorunludur.

Bu koşulların varlığı halinde hataya düşen taraf, isterse iptal hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir. Yeter ki hatanın ileri sürülmesi Borçlar Kanunu’nun 25. (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu 34) ve Medeni Kanun’un 2. maddesinde hükme bağlanan dürüstlük kuralına aykırı olmasın. Hemen belirtmek gerekir ki sözleşme yapılırken hataya düşen tarafın kusurlu bulunması sözleşmenin iptaline engel değildir. Ne var ki Borçlar Kanunu’nun 26. (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu 35) maddesinde öngörüldüğü gibi hatayı bilmiyor veya bilecek durumda bulunmayan ve kusursuz olan karşı tarafın menfi, gerektiğinde müspet zararının ödenmesi gerekir.

Öte yandan, iptal hakkının kullanılması hiçbir şekle bağlı değildir. Hatanın öğrenildiği tarihten itibaren 1 yıllık hak düşürücü süre içerisinde, sözleşmenin karşı tarafına yöneltilecek tek taraflı bir irade açıklaması ile bildirilebileceği gibi defi veya dava yoluyla da kullanılabilir. Ayrıca hatanın varlığı her türlü delille ispat edilebilir.

Somut olaya gelince; davacı, davalı oğlunun kendisine ölünceye kadar bakmayı vaat ettiğini, bu amaçla çekişmeli taşınmazı oğluna devrettiğini, hataya düştüğünden ölünceye kadar bakma sözleşmesi düzenlenmesi gerekirken, çekişmeli taşınmazı hataen satış yoluyla temlik ettiğini ileri sürmüştür. İddianın açıklanan ileri sürülüş biçimine ve içeriğine göre davacının hata hukuksal sebebine dayandığı açıktır. Hata ise her türlü delille ispatlanabilir.

Hal böyle olunca, yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda araştırma yapılması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, noksan soruşturma ve yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulması isabetsizdir. Davacının temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün BOZULMASINA, (Y.1.HD. 11.12.1997 T. 16317 E. 16711 K.)

Nizam TUTUCU
Emlak Danışmanı

Bir Yorum Gönder