Borcun Teminatı Olarak Taşınmazın Devri – Tescil Davası

Borcun Teminatı Olarak Taşınmazın Devri - Tescil Davası1- Dava konusu taşınmazın, davalıya temlikinin kendisinden alınan borca karşılık (ve bunun faiz ile birlikte) tamamen ödenmesi halinde davacıya geri verilmesi koşulu ile yapıldığı ve bunun bir inançlı işlem olduğu açıktır.

2- Borç ödendikten sonra iade edinmek üzere taşınmaz temlikini öngören sözleşmeler de özde bir inanç sözleşmesi olarak nitelendirilebilir. 5.2.1947 gün 20/6 sayılı Yargıtay İnançları Birleştirme Kararında inanç sözleşmelerine ilişkin iddiaların yazılı belge ile kanıtlanabileceği hükme bağlanmıştır (yemin deliline de dayanılabileceği kuşkusuzdur).

Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Uşak 1. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 6.11.1997 gün ve 1993/394 E.-1997/1122 K. sayılı kararın incelenmesi dahili davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 14.4.1998 gün ve 1998/1861 – 4515 sayılı ilamı ile;

… Davacı çekişmeli taşınmazın kayden maliki iken dava dışı akrabasının, davalıdan satın aldığı menkul mallar için senetle borçlanma nedeniyle kendisine ait taşınmazı, teminat amacıyla ve tapuda satış göstermek suretiyle alacaklıya temlik ettiğini, borcun vadesi geldiğinde ödenmediğini, bunu fırsat bilen alacaklının çekişmeli yeri yanında çalışan işçisine (dahili davalıya) temlik ettiğini, oysa gayrimenkulün teminat olarak devredildiği sırada devir alanın (alacaklının) kendisine satış vaadinde bulunduğunu, tüm bu işlemlerin yapıldığı anda kendisinin hukuken ehliyetsiz olduğunu ileri sürerek hileli ve muvazaalı devirler nedeniyle iptal ve tescil istemiştir.

Davalı (alacaklı) ise davacının, akrabasının aldığı menkul mallar nedeniyle 45.000.000 Türk Lirası borçlandığını, davacının kendisin tehdit ettiğini, benim deli raporum var resmi sözleşmeli bedeli veririm, tapumu alırım dediğini ayrıca borcun zamanında ödenmediğini bunun üzerine taşınmazı öteki davalıya temlik ettiğini bildirip davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, temlik işlemlerin muvazaalı olduğundan ve borcunda bilahare tamamen ödendiğinden söz edilerek davanın kabulüne karar verilmiştir. Dava dilekçesinin içeriği tarafların iddia ve savunmasına göre, davada ehliyetsizlik olmadığı takdirde inançlı işleme dayanıldığı açıktır. Nitekim hukuki ehliyetsizlik savı nedeniyle Adli Tıp Kurumu 4. İhtisas Kurulundan rapor alınmış ancak raporda davacının işlem tarihinde (resmi sözleşmenin düzenlendiği günde) ehliyetli olduğu bildirilmiştir. İnançlı işlem hakkında ise, 5.2.1947 tarih ve 20/6 sayılı Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kararında öngörüldüğü biçimde yazılı delil getirilememiştir. Dosyadaki satış vaadi sözleşmesi içeriğinden ise, taşınmazın yukarıda değinilen olaylar nedeniyle düzenlendiğine ilişkin hiçbir bilgi mevcut değildir. Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilemesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir … gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava ehliyetsizlik ve inançlı işleme dayalı iptal ve tescil isteğine ilişkindir. Davanın sözleşme tarihinde temyiz kudretine sahip olduğu Adli Tıp raporu ile sabittir. Davacı Tapu Sicil Müdürlüğünde düzenlenen tarafı olduğu satış sözleşmesinin aksini savunmuş dava konusu taşınmazı gerçekte satmadığını alınan borcun teminatı olarak devredildiğini öne sürmüştür. O nedenle dava hukuksal nitelikçe inançlı temlik olduğu açıktır. Bu durumda davacı iddiasını 5.2.1947 tarih 20/6 sayılı inançları birleştirme kararı uyarınca yazılı delil ile ispat etmesi zorunludur. Oysa dava ileri sürdüğü inançlı işlemin yazılı delilini veya yazılı delil başlangıcını teşkil edebilecek bir kanıtı getirmiş değildir. Ayrıca davalıların beyanları bir ikrar niteliğinde olup, davanın kabulü anlamını da taşımamaktadır.

Ne var ki, davacı ehliyetsizlik ve inançlı işlem nedeniyle iptal ve tescil isteği yanında kademeli olarak satış vaadi sözleşmesi uyarınca 10 milyon lira bedel karşılığında taşınmazın tapusunun iptali ile adına tescilini istemiştir.

Taşınmaz her ne kadar ikinci el durumunda olan ikinci davalıya temlik edilmiş ise de her iki davalı iş ortağıdır. Gerek kendi ifadelerinden gerekse tanık sözlerinden birlikte hareket ettikleri aralarındaki temlikin muvazaalı olduğu açıktır. Bu durumda kademeli istekler olan satış vaadi sözleşmesi bedeli 10 milyon lira karşılığında tapu kaydının iptali ile davacı üzerine tesciline karar verilmesi gerekirken, eski kararda direnilmesi isabetsizdir. Açıklanan gerekçe ile yerel mahkeme kararı bozulmalıdır.

Dahili davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı BOZULMASINA, (YHGK. 15.12.1999 T. 1- 1006 E. 1036 K.)

Nizam TUTUCU
Emlak Danışmanı

Bir Yorum Gönder