İlke olarak şufa hakkının kullanılmasından sonra taşınmazın başkalarına satılması, süresinde kullanılan şufa hakkının hukuki sonuçlarını doğurmasını önlemez. Yükümlülükten kurtulmak için, payın yakınlarına intikal ettirilmesini kanun himaye etmez.
Taraflar arasında, önalım davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; KADIKÖY 4. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 26.4.1985 gün ve 327 270 sayılı kararın incelenmesi, davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin, 10.09.1985 gün ve 9138/9797 sayılı ilamıyla;
…Davacı ile davalı M.A.’nın şufalı payın ilişkin olduğu taşınmazlarda paydaş oldukları, M.A.’nın payını, 15.3.1983 tarihinde İ.K.’ya sattığı, davacının satışı izleyen 1 aylık hak düşürücü süre içinde, 13.4.1983 tarihinde önalım hakkını kullanacağına ilişkin iradeyi alıcıya bildirdiği, böylece hak düşürücü süreyi koruduğu ve 27.4.1983 tarihinde de alıcı İ.K. aleyhine işbu davayı açtığı, gabine dayanan iptal davası sonucu, şufalı payların satıcı M.A.’ya kesinleşen kararla dönmesi neticesi, önalım davasının HUMK.nun 186. maddesi uyarınca M.A.’ya yöneltildiği, böylece M.A.’nın davalı sıfatını aldığı anlaşılmıştır. Şufa iradesi kullanıldıktan sonra kabul davasının açılması ve o davanın davalı tarafından kabulü, satıcı M.A.’nın iyi niyetli olmadığını, o davanın önalım hakkını önleme nedeniyle açıldığını göstermektedir Bu itibarla, ilk satışla doğan şufa hakkının, satıcı M.’ye yöneltmesinde bir usulsüzlük yoktur. M.A. ile davacı arasında yapılan adi ortaklık sözleşmesi, 16.5.1981 gün ve 19/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında belirlenen nefsi şufada feragate ilişkin resmi nitelikte bulunmadığından, şufa hakkından feragat edilmiş sayılmaz. Zımni feragat da söz konusu değildir. Yine, tarafların ticari şirket ortağı olmaları bahse konu olmadığından, taşınmazların şirket sermayesi olarak kabulü düşünülemez. Paydaşın, diğer bir paydaşın payını satacağını satıştan evvel bilmesi, tapudaki satış ile doğacak önalım hakkını engellemez ve bu hal, şufa hakkını kullanan paydaşın kötü niyetli olduğunun kabulünü gerektirmez. Bu durumlar dikkate alınmadan yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve kanuna ispatıdır… gerekçesiyle bozularak, dosya yerine geri çevrilmekle yapılan yargılama sonunda; mahkemece, önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek, direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra, gereği görüşüldü:
Davacı A.D ile M.A., arsa karşılığı inşaat yaparak dört dükkan ile iki daire iktisap etmişlerdir. A.D. 1/4 hisse, M.A. ise 3/4 hisse sahibidir. M.A., hissesini 15.3.1983 tarihinde, davalı İ.K.’ya satmış bunu takiben diğer hissedar davacı A.D. süresi içerisinde şufa hakkını kullanmıştır. Daha sonra M.A., İ.K. aleyhine gabin nedeniyle dava açmış ve dava kabul edilmiştir. Tartışılması gereken husus, şufa hakkının kullanılmasından sonra gabine dayalı iptal davasının kabulünün, şufa hakkının kullanılmasının doğuracağı hukuki sonuçları önleyip önlemeyeceği hususudur. İlke olarak kuşkusuz, şufa hakkının kullanılmasından sonra, taşınmazın satılması, süresinde kullanılan şufa hakkının hukuki sonuçlarını doğurmasını önlemez. Ancak, olayın bir özelliği vardır. Arsa sahibinin, müteahhit A.D. ile M.A.’nın eser sözleşmesi ile yüklendikleri işi gereği gibi yapmadıkları iddiasıyla, her ikisi aleyhine ihtarname göndermesini takiben hisselerini yakınlarına intikal ettirme yoluna gitmişlerdir ki; davalı, dava konusu hisseyi yakını olan İ.K.’ya çok düşük bir bedelle intikal ettirmiş, az önce de açıklandığı üzere, davacı da aynı tutuma girmiş olup, her ikisi de gerçek durumu karşılıklı bilmektedirler. Hal böyle olunca, davacının davranışı yasal himaye altında sayılamaz. Bu nedenlerle, usul ve yasaya uygun bulunan direnme kararı onanmalıdır. (YHGK. 25.02.1987 T. 6-208 E. 118 K.)
Nizam TUTUCU
Emlak Danışmanı
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.